Alzheimer nörolojik ve psikiatrik bozuklarla ortaya çıkan bunama ile karakterize yozlaştırıcı bir beyin hastalığı. Yaşlanma ile birlikte hastalık riski de artıyor.
Öyle ki 80-85 yaş arasındakilerin %20’si ve 85 yaşın yukarısındakilerin yaklaşık yarısı hastalığa yakalanıyor. Çok sayıda ilaca rağmen hastalık hızla ilerliyor. Yani modern tıbbın çare bulamadığı bir hastalık Alzheimer. Son zamanlarda internetteki önemli sağlık sitelerinde Hindistan cevizi yağının Alzheimer hastalığının belirtilerinde bariz düzelme yaptığına dair yazılar çıkıyor. Bültenimizin bu sayısında editörümüz Prof. Dr. Ahmet Aydın ile hindistancevizi yağı-Alzheimer hastalığı arasındaki ilişki hakkında yaptığımız söyleşiyi yayınlıyoruz. Bu söyleşinden sonra editörümüzün son kitabındaki (Yediden Yetmişe Taş Servi Diyeti) ‘Unutkanlık, Bunama, Alzheimer’ bölümünü okuyacaksınız.
Hocam internette Hindistan cevizi yağının Alzheimer hastalığını düzelttiğine dair haberler çıkıyor. Bunlar gerçekten doğru mu?
Bu haberler benim de ilgimi çekti ve bir hayli okudum. Tedaviyi yapan kişi Dr. Mary Newport Amerikanın bir eyaletinde yenidoğan yoğun-bakım merkezinde başkanlık yapan bir hekim ve 56 yaşında. Tedaviyi yaptığı kişi ise kendisinden 2 yaş büyük olan kocası Steve Newport (Resim 1).
Steve Newport 50 yaşında iken ‘erken Alzheimer’ (60 yaşından önce başlayan) tanısı almış bir talihsiz. Çok sayıda ilaç almasına rağmen hastalığı hızla ilerlemiş.
Resim 1. Mary ve Steve Newport. Resmin altındaki karalamalar hastanın tedavi öncesi, tedaviden 14 gün sonra ve 37. gün sonra yaptığı saat resimleri.
Kocasının gittikçe kötülediğini gören Dr. Mary Newport internette çok yoğun bir yayın incelemesi yapmış (1). Sonunda Hindistan cevizi yağının faydalı olabileceğine dair henüz tıp dergilerinde yayınlanmamış araştırma yazılarını okumuş ve bu tedavi aklına yatmış. Zaten yapılabilecek fazla bir şey de olmadığı için bu tedaviyi kocasında denemeye karar vermiş. Bir akşam eve dönerken markete uğramış ve oradan sızma Hindistancevizi yağı almış. Ertesi gün kocasının yulaf ezmesine 2 tatlı kaşığı Hindistancevizi yağı koymuş. Daha sonraki günlerde kaşık sayısını giderek artırmış ve 6-7 kaşığa çıkarmış
Tedavi ilk haftadan itibaren etkili olmaya başlamış. 4 ay sonra;
- Görme bozuklukları düzelmiş
- Yürümesi düzelmiş, tekrar koşmaya başlamış
- Yardımsız evdeki işlerini yapmaya başlamış
- Ayakkabılarını bağlamaya başlamış
- Uzun Sohbetlere başlamış
- Bir yıl önce adını unuttuğu bütün, hısım, akraba ve tanıdıkların isimleirni hatırlıyormuş.
Resim 1’in altındaki karalamalar hastanın tedavi öncesi, tedaviden 14 gün sonra ve 37. gün sonra yaptığı 3 ayrı saat resmini gösteriyor. Tedavinin ne kadar çarpıcı olduğu aşikar.
Hocam bu sonuçlar kalıcı mı geçici mi?
Bu sonuçların kalıcı mı geçici mi olduğunu bilmiyoruz. Hastaya bu tedavi 2008 yılında başlanmış ve belirtilerde geri dönme olmadığı gibi ilerlemeler de saptanmış. Tabii bu düzelmelerin her hastada gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini de bilemiyoruz. Fakat bu tedavinin zararı yok, üstelik klasik tedavilerden çok daha ucuz. Bence denemeye değer.
Bu tedavi aklınıza yatmış görünüyor, benim bildiğim siz bir konuyu iyi incelemeden bu tarz kararları vermezsiniz. Nedir bu tedavinin bilimsel ilkeleri?
Beynimizin hayatiyetini sürdürebilmesi için enerjiye ihtiyacı var ve öncelikli olarak kullandığı enerji kaynağı da şeker (glükoz). Fakat beyin hücrelerinin glükozu kandan içerlerine alabilmek için insüline ihtiyacları vardır (Şekil 1). Ama bu insülin pankreastan gelmiyor. Beyin kendi insülinini kendisi üretiyor.
Bildiğiniz gibi unlu-şekerli gıdaları fazla yiyenlerde insülin direnci yani metabolik sendrom gelişir. İnsülin direnci nedeni ile kan glükozu yeteri kadar beyin hücresine geçemez ve beyin hücresi aç kalır.
Şekil 1. Glükozun (kırmızı toplar) beyin hücresine geçişi insülin reseptörlerinin açık olmasına bağlıdır.
Alzheimer gibi hastalıklarda beyin hücresine geçen glükoz azalmıştır. Bunu PET incelemeleri ile de gösterebilmek mümkün (3). Çünkü PET incelemesi glükozun hangi dokuya girdiğini gösteriyor. Nitekim ikinci resimdeki normal beyin dokusuna glükoz yeteri kadar girerken üçüncü Resimdeki Alzheimer’lı beyin dokusuna çok az glükoz giriyor (2) (resim 1 ve 2).
Resim 1. Normal bir kişide beyin PET incelemesi
Resim 2. Alzheimer’lı bir hastada beyin PET incelemesi
Peki glükoz yeteri kadar beyin dokusuna geçemezse ne oluyor?
Bu durumda enerji yetersizliğine giren beyin dokusu atrofiye olmaya, yani dumura uğramaya başlayarak küçülüyor (Resim 4).
10-20 yıl içerisinde bellek, konuşma, hareket ve kişilik bozuklukları karakterize klasik Alzheimer tablosu oluşuyor.
Fazla unlu şekerli gıda yeme insülin direncine yol açtığına ve insülin direnci beyini enerjisiz bıraktığına göre diyetimizden bunları çıkarırsak Alzheimer riskimiz de azalıyor diyebilir miyiz?
Tabii ki diyebiliriz. Zaten araştırmalara göre diyabetli hastalardaki Alzheimer riski %65 daha fazla.
Resim 3. Sağda normal bir beyin dokusu, solda Alzheimer’lı bir hastanın dumura uğramış beyni.
O halde taş devri diyetinin Alzheimer’a karşı da koruduğunu söyleyebilir miyiz?
Tabii ki. Ama bazıları için düşük şekerli bir diyetin nasıl oluyor da beyin dokusundaki glükozu artırdığını anlamaları zor.
Evet ben de iyi anlayamadım.
Aslında anlaşılmayan şey şu. Siz hiç şeker yemeseniz de vücudunuz yağlardan ve proteinlerden glükoz yapıyor. Buna biyokimya biliminde glükoneogenez deniyor. Üstelik insülin direnci de olmadığı için glükoz kullanılabiliyor.
İnsülin direnci olan hastalarda beyine enerji verecek başka bir madde var mı?
Var. Tabii glükoz beyinin birinci öncelikli enerji maddesi ama beyin hücreleri yağ metabolizması sonucu elde edilen keton cisimciklerinden de tıpkı glükoz gibi enerji kaynağı olarak faydalanabiliyor. Bu şekilde hücrelerin canlı kalması sağlanıyor. Zaten keton cisimciklerinin beyin kan akımını artırdığı da gösterilmiştir(3). Şöyle düşünün açlık grevlerine katılan insanlar niçin açlıktan ölmüyorlar? Çünkü depoladıkları yağları yıkarak keton cisimciklerine dönüştürüyor ve glükoz yerine yakıt olarak kullanıyorlar.
Keton cisimciklerinin hipoglisemili hastalarda bilişsel fonksiyonları düzelttiği de görülmüş (4).
Kanda keton cisimciklerini artırmanı bir yolu yok mu?
Ketonlar yağ yıkım ürünleridir. Kandaki keton cisimciklerini iki şekilde artırabilirsiniz;
- Aç kalarak: Bu durumda vücut yağlarınız yıkılır ve kandaki keton cisimcikleri artar.
- Yağdan zengin, yani taş devri diyeti gibi undan-şekerden fakir bir diyet. Bu tip diyetlere ketojenik diyet de deniyor. Bazı hekimler asidoz yapar diye ketojenik diyetlere karşı çıkıyorlar ama kandaki artan miktar asidoz yapmıyor.
Peki Hindistancevizi yağının diğer yağlara ne üstünlüğü var?
Orta zincirli yağ asitleri (MCT) MCT en iyi keton cisimciği kaynağıdır. Yağların içinde en fazla MCT Hindistancevizi yağında vardır. Hindistancevizi yağının yaklaşık üçte ikisi (%60) MCT’dir. Palmiye yağındaki oran %55. Anne sütünde ve tereyağında ise bu oran %12 civarında. Geri kalanın tamamına yakını uzun ya da çok uzun zincirli yağ asitleri. Sıvı yağlardaki MCT oranı ise %10’dan çok daha düşük.
Tereyağı bu bakımdan da üstün bir yağ, tevekkeli siz boşuna ‘yaşasın tereyağı’ demiyorsunuz.
Bu hiç aklıma gelmemişti. Birçok hekimin yaşlı kişilere tereyağı tüketmemelerini söylemeleri bir cinayet. Neyse konumuza dönelim. Orta zincirli yağ asitlerinin (MCT) metabolizması uzun zincirli yağ asitlerininkinden daha faklı. MCT safra asitlerine ihtiyaç olmadan bağırsaktan emilebiliyor. Hatta mideden de direkt emiliyor. Özetle söyleyecek olursak MCT diğer yağlardan farklı olarak depolanmıyor ve daha hızlı bir şekilde keton cisimciklerine ve daha sonra da enerjiye dönüşüyor. Bu beyin için çok büyük bir avantaj.
Hindistancevizi yağı hangi dozda kullanılıyor?
Hindistancevizi yağında önerilen günlük doz yaklaşık 35mL yani 7 tatlı kaşığı. Bunun karşılığı 20 gram MCT. Bu doz günde 2-4 kez alınır. 1 tatlı kaşığı ile başlayıp zaman içinde 7 kaşığa çıkılabiliyor. Bulantı kusma gibi belirtiler oluşursa bir önceki doz dönülür ve bir müddet sonra tekrar doz artırılır.7 tatlı kaşığı bir öğünde de alınabilir. Bu durumda ketonlar 24 saat kanda kalabilir.
Hindistancevizi yağı doymuş bir yağdır, Yani katı bir yağdır, ama 24oC’de eridiği için sıvılaşır. Zeytinyağı ve diğer sıvı yağlara göre ısıya çok daha dayanıklıdır.
Alzheimer’n dışında ketojenik diyetin kullanılması gereken hastalıklar var mı?
Evet çok sayıda hastalık var (5).
- Parkinson
- Multiple skleroz
- Huntington koresi
- ALS (Amiyotrofik lateral skleroz)
- Duchenne kas distrofisi
- Otizm
- Down sendromu
- Akut beyin hasarı
- Diyabet
- Maküler dejenerasyon
- Glokom
Hocam son olarak başka bir şey söylemek istiyor musunuz?
Önümüzdeki yıllarda yapılacak araştırmalarla Hindistan cevizi yağının Alzheimer üzerindeki etkisi daha iyi anlaşılacak. Ama bu arada Alzheimer’lı hastalarda çok sayıda vitamin ve mineral eksiklikleri ile ağır metal ve diğer kimyasalların birikimi olduğu unutulmamalı ve bunlar da tedavi edilmelidir. Bu konuda daha fazla bilgi sahibi olmak isteyenlere son kitabındaki (Yediden Yetmişe Taş Servi Diyeti) ‘Unutkanlık, Bunama, Alzheimer’ başlıklı yazıyı da okumalarını öneririm
KAYNAKLAR
- Dr. Mary Newport MD. What If There Was a Cure for Alzheimer’s Disease… and No One Knew? http://www.coconutketones.com/
- Piert M, Koeppe RA, Giordani B, Berent S, Kuhl DE. Diminished glucose transport and phosphorylation in Alzheimer’s disease determined by dynamic FDG-PET. J Nucl Med. 1996;37(2):201-8.
- Hasselbalch SG, Madsen PL, Hageman LP, Olsen KS, Justesen N, Holm S, Paulson OB. Changes in cerebral blood flow and carbohydrate metabolism during acute hyperketonemia. Am J Physiol.1996;270(5 Pt 1):E746-51.
- Veneman T, Mitrakou A, Mokan M, Cryer P, Gerich J. Effect of hyperketonemia and hyperlacticacidemia on symptoms, cognitive dysfunction, and counterregulatory hormone responses during hypoglycemia in normal humans. Diabetes. 1994; 43(11):1311-7.
- Veech RL. The therapeutic implications of ketone bodies: the effects of ketone bodies in pathological conditions: ketosis, ketogenic diet, redox states, insulin resistance, and mitochondrial metabolism. Prostaglandins Leukot Essent Fatty Acids. 2004;70(3):309-19.