Küresel güçler, köylünün aklına yıllar önce hormonlu gıdaları sokup, tarım üreticisini ve tüketiciyi günümüzde büyük bir mutsuzluğa sürüklediler. Şimdi de farklı küresel güçler bu mutsuzluktan nemalanıp, dünyanın çeşitli köşelerinde “organik tarım çiftlikleri” kuruyorlar. Serpil Özkaynak’ın bu ilginç yazısını kaçırmayın.
Bozulduğunda kesilen yoğurdu, sütü arar olduk
Son yıllarda mis gibi kokan ve içi dışı aynı renkte bir domates yemeğe hasret kaldık… Oysa eskiden bütün domatesler öyleydi… Peki mutfağında kesilmiş süt veya yoğurt bulan kaldı mı aramızda? İçlerine “bozulmasın diye!” öyle kimyasallar konuyor ki, bunlar o sütte veya yoğurtta kesilecek hal bırakmıyor… Ne tesadüf ki bu gelişmelere paralel olarak da kanser vakalarında ve alerjilerde çok büyük artışlar gözleniyor.
Artık insanlar birbirini, “Manavda o mevsimen ucuz ne varsa onu al. Ucuz olduğu için belki hormon vermeye gerek duymamışlardır” gibi tavsiyelere bulunurken, “Sakın açık süt almayın” mesajlı pahalı reklam kampanyalarına inat, eskisi gibi bozuldu mu kesilebilen açık süt aramaya koyuldular.
Plastik ambalajlar yerine cam şişelerde ürün arayanların marketlerde yaşadıkları hayal kırıklıkları bir yana, karton kutu denen ancak içi alüminyumla kaplı ambalajların ileride Alzheimer’e neden olup olmayacağı ise ayrı bir tartışma konusu. Malum, henüz nedeni kesinlik kazanmayan ve gittikçe artan bu hastalığın olması muhtemel nedenlerinden biri de, “beyinde alüminyum birikmesi” !…
Tüketici kendini böyle bir bilinmezliğin içinde bulup, kurtuluş yolları ararken, bir anda karşılarına “Organik Tarım” çıkıverdi…
Yatırımcılar “organik tarım”ı kimseye kaptırmadı!
“Organiktir” etiketi olan bu ürünler, “hormonsuz, kimyasallardan uzak, doğal şartlarda yetiştirilmiştir” mesajı verdikleri tüketiciler tarafından sevinçle karşılandılar. Fiyatları yüksek olmasına rağmen, “aklında kaygı, cebinde para” olan pek çok tüketici, tarımda organik ürünlere rağbet ettikleri gibi, giysilerinin bile organik pamuktan yapılmış olmasını istediler. Dünyada son yıllarda organik tarım sektörünün büyük hız kazandığını gören Türk yatırımcılar da, devletin 2005’te başlattığı teşviklerle birlikte biyo-çiftçiliğe adım atıp, Türkiye’yi bu sektörde bir numaraya oturttular.
“Daha fazla verim alacaksın”, “Ürünün öylerenkli ve büyük olacak ki, yarışmalarda birinci olacaksın” lafları ile yıllardır hormonlu tohumlara, gübrelere yöneltilip, sonra da “bu hormonlu ürünler pek sağlıklı olmayabilir” iddialarıyla köşeye sıkıştırılan köy kökenli çiftçiye gelince…
Köylüyü sertifikaya muhtaç ettiler
O, bu organik tarımı gözü kapalı bile yapabilir, zira yapacağı şey aslında kimyasalsız, hormonsuz, çoğu zirai ilaçsız “eski tip tarım” dan başka bir şey değil. Ancak üreteceği ürünü piyasada satması veya ihraç etmesi için, mutlaka “organik üründür” sertifikası alması gerekli. İşte bu prosedürler, köylüyü kendisine rakip olan holdingler karşısında güçsüz kuvvetsiz bırakıyor. Sertifika almak için o kadar farklı şart var ki…
AB için ayrı (Nr.2092/91), ABD için ayrı(USDA/NOP-Final rule), Japonya için bile ayrı (JASS) ihraç şartları var. Bizim 2004’te çıkarılan 5262 sayılı Organik Tarım Kanunu ve ona ilişkin olarak 2005 Haziran’ında çıkarılan Organik Tarım Yönetmeliği, Avrupa Birliği şartlarıyla uyumlu olarak hazırlanmış. Bunu organik tarım yapmak isteyenlere köy köy dolaşıp anlatacak insan lazım. Ama kimsenin, “köylü organik tarım yapsın” diye bir kaygısı da yok gibi!.
Her isteyen sertifika alamıyor
Bir çiftçinin organik tarım metoduyla üretim yapmaya karar vermesinin ardından, ekip biçme işiyle uğraşacaksa tarlasını, hayvancılık yapacaksa hayvanlarını ve çiftliğini gerekli standartlara kavuşturması gerekiyor. Tabi ki bu standartları uygulayabilmesi için çiftçinin ekonomik gücünün de iyi olması lazım. Çünkü ancak birkaç yıllık bir yatırımın ardından verim alınmaya başlanıyor. Örneğin sütünden yararlanacak bir ineğin en az bir yıl önceden doğru ahır koşullarında ve doğru yemlerle beslenmesi gerekiyor. Tüm şartları doğru şekilde gerçekleştireceğine emin olan bir çiftçi, sertifikasyon kuruluşuna başvuruyor. Bu kuruluşun yaptırdığı kontrol sonucu tüm kurallara uygun olduğu anlaşılırsa, üretici ile sözleşme imzalanıyor. Böylece sertifika süreci de başlamış oluyor.
Toprağın kimyasaldan arınması 3 yıl sürüyor
Süreç, ürünün alınmasıyla birlikte tamamlanıyor. Daha önce üzerinde tarım yapılmış bir tarlada bulunan kimyasalların tamamen yok olması için beklenen süre genelde 3 yılı buluyor. Daha önce hiç ekilmemiş bir tarla için beklemek gerekmiyor. Organik tarım yapabilmek için tarlada organik hayvan gübrelerinin kullanılması gerekiyor. Zirai mücadele de doğal yollarla yapılırken, tarlaya zararlı böceklerin gelmemesi, ya da hastalık bulaşmaması için, koruyucu tedbirlerin alınması mücadelede öncelik taşıyor. Üretim sürecini istediği an denetleyebilen sertifikasyon kuruluşu, gübreden kuşku duyarsa analiz de yaptırabiliyor. Hayvancılıkla ilgili sertifika için başvurularda ise, ret edilen bir hayvan için yeniden bir başvuru mümkün olmuyor.
Yiyeceklerde organik farkı
Aşağıdaki liste 19 Aralık 2007 tarihi itibariyle Migros AŞ’nin Internet sitesindendeki normal ürünlerin ve Ambar Ekolojik Ürün firmasının “nuhunambarı.com” adlı Internet sitesinden teşhir edilen organik ürünlerin fiyatlardır:
Türkiye organik pamukta birinci
Dünyada organik pamuğun yüzde 41’i Türkiye’de, yüzde 25’i Hindistan’da, yüzde 8’i ABD’de, yüzde 7’si de Çin’de üretiliyor. Organik pamuk yetiştirirken, zararlılara karşı her hangi bir kimyasal madde kullanılmazken, çevre de kirletilmemiş oluyor. Ancak bu hiç de kolay bir şey değil. Zira zirai mücadele en çok pamuk üretiminde gerekiyor ve çevre ciddi zararlar alıyor. Ürünü, çevreye zarar veren zirai ilaçlar kullanmadan zararlılardan ve hastalıklardan korumak için organik tarım üreticisinin sarf ettiği gayret, bu ürünlerin doğal olarak fiyatına da yansıyor.
Organik pamuk üretimine geçmeye niyetlenen diğer pamuk üreticileri ise, 3 yıl boyunca tarlalarını ekmeyerek, topraktaki zirai ilaçların ve kimyasal gübrelerin etkisinin tamamen yok olmasını
bekliyorlar.
Normal pamuk hasatında hasat makineleri kullanılırken, organik tarımda elle çapalama yapılması gerekiyor. Türkiye’de el emeğinin ABD’dekine nazaran çok daha düşük oluşu, daha önce organik pamuk üretiminde bir numara olan ABD’nin 3 üncü duruma düşmesine, Türkiye’nin ise birinci sırayı almasına neden oldu.
Çevre dostu giysiler kazandıracak
Organik pamuk üretimi artarken, organik giyim ürünlerine de talep artıyor.Dünya genelinde organik tekstil ürünleri satışının 2008’de 2.5 milyar dolara, 2010 yılından sonra ise 15 milyar dolara ulaşması bekleniyor.
Çok yakın bir gelecekte Türk tekstil sanayinin “çevre dostu” giysilerle yılda birkaç milyar dolar kazanmasına garanti gözüyle bakılıyor. Bu hedefe ulaşmak için ciddi anlamda yeni bir yatırım yapmaya da gerek yok. Zira mevcut teknoloji, organik ürünleri üretebilecek düzeyde. Yapılması gereken tek şeyin, boyahanelere, bitkilerden elde edilmiş boyalara uygun yeni yıkama ünitelerinin kurulması olduğu söyleniyor.