Otizm son yıllarda önü alınamayan salgın bir hastalık gibi hızla yayılıyor; tıpkı veba gibi. Nerdeyse her 50 çocuktan biri otistik. Sıklık bilinmemekle birlikte otizm Türkiye’de de bir çığ gibi artmakta ve önemli bir halk sağlığı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Maalesef hepsi olmasa da birçok çocuk psikiatristi ve nöroloji uzmanı otistik çocukların anne babalarına, otizmin bilinen bir nedeni olmadığını, hiçbir zaman düzelemeyeceğini söyleyip çocuklara çeşitli psikiatrik ilaçlar vermekte ve onları bazı eğitim merkezlerine yönlendirmekteler. Verdikleri ilaçlar çoğu kez fayda sağlamamakta ve hatta zararlı olabilmektedir. Tabii ki esas neden ortadan kaldırılmadığı için eğitimden de istenen yarar sağlanamamakta, yıllar süren çabalar anne-babaları bir taraftan maddi zarara uğratmakta diğer taraftan da umutsuzluğa sürüklemektedir.
Bereket ki son yıllarda yapılan araştırma ve uygulamalar, otizmin gizlerini hızla çözmeye başladı. Otizmi tedavi edilemeyecek bir hastalık olarak lanse eden klasik tıbbın gericileri (tıp dininin papazları !) ne kadar karşı çıksa da, ya da en hafif deyimi ile burun kıvırsa da artık otizmin bilimsel ve etkili bir tedavisi var. DAN Protokolü’nde (Defeat Autism Now, Otizmi Şimdi Yen!) ifadesini bu biyomedikal tedavi yöntemi son yıllar içinde -henüz tam olgulaşmasa da- iyice gelişti ve olumlu sonuçlarını göstermeye başladı.Fakat biyomedikal tedavilerden istenilen verimin alınması otizmin teşhisinin mümkün olduğu kadar erken tanınmasıdır. Ama maalesef birçok uzman zaten otizmin tedavisi olmadığı ön yargısıyla başlangıç aşamasında çocuğa hemen tanı koymamakta ve çocuğu takibe almakta ve ancak belirtiler artınca teşhisi koymaktadır. Böylece iyi bir tedavi için birçok fırsat kaçmaktadır. Bültenimizin bu sayısında Prof. Dr. Ahmet Aydın’ın otizmin erken teşhisi ile yazısını okuyacaksınız. Yazının sonunda editörümüzün otizmden korunma ile ilgili tavsiyeleri de bulacaksınız.
OTİZMİN ERKEN TEŞHİSİ
Erken tedavi ile başarı daha yüksek olduğundan otizm spektrumundaki bir çocuğun biran önce teşhis edilmesi son derece önemlidir (1).
Erken tanıyı sağlayan spesifik bir test yoktur. Normal bir süt çocuğunun motor-mental gelişim basamakları bilinirse klinik belirtilere bakarak erken tanı konulabilir (Tablo 1).
Tablo 1. Süt çocuğunun Motor-Mental Gelişim Basamakları
Yenidoğan: | Hapşırır, işitir, tadar, koku alır. İyi göremez. Canlı renkleri daha iyi görür. Normal yenidoğan reflekslerinin hepsi pozitiftir. Başını tam olarak dik tutamaz. |
2 ay: | Başını dik tutar. Yüzükoyun yatırılınca başını ve omuzlarını kaldırır. Annesini tanır. Gülücük atar. Göz teması kurar. |
5 ay: | Yere yatırıldığında kendi etrafında döner. Uzandığı nesneleri yakalar. |
6 ay: | Destekli oturur. Eline verilen cismi yere vurabilir. Nesneleri bir elinden diğerine geçirebilir. Yabancıları ayırt eder. |
9 ay: | Desteksiz oturur. “Anne” ‘baba” gibi kelimeleri söyleyebilir. Emekler. |
12 ay: | Sıralar. El çırpar. |
15 ay: | Yardımsız yürüyebilir. 10’dan fazla kelime bilir. Kısa cümleler kurabilir. |
Yalnız otizm geniş bir yelpazedir dikkat-dağınıklığı–hiperaktiviteden ağır otizme kadar genişleyebilir. Bu nedenle hafif olgularda aşağıdaki bulguların hepsinin bir hastada olmaması normaldir.
Birçok otistik çocuk bir başka kişi ya da ebeveynleri kendisine seslendiklerinde hiç tepki vermezler. Bu durum çocukta sanki bir işitme problemi olduğu düşüncesini akla getirir. Bu yüzden birçok hekim diğer araştırmalara girmeden önce çocuğa işitme testleri yapılmasını isterler. Hâlbuki iyi bir gözlem yapıldığında çocuğun birçok sese tepki verdiği anlaşılır. Örneğin televizyonda bir reklam sesini duyduğunda çocuk hemen televizyon odasına doğru koşarlar. Hatta motor sesi, kedi miyavlaması ya da köpek havlaması gibi bazı seslere şiddetli tepki gösterirler ve kulaklarını kapatırlar. Ama bazı otistik çocuklarda işitme kayıplarının görülebildiği de unutulmamalıdır.
Otistik çocukların çoğu bazı görsel uyaranlara karşı da yeterli tepkiyi vermiyorlar. Örneğin ebeveynleri ya da bir başka kişinin yüzüne ya da çevrelerindeki birçok nesneye bakmıyorlar ya da kısa süre bakıyorlar. Yani göz temasından kaçıyorlar. Buna karşılık hareket eden, dönen ya da parlak olan bazı nesnelere uzun uzun seyrediyorlar.
Birçok otistik çocuk acıdan, sıcaktan ve soğuktan etkilenmiyor. Bu nedenle yanabiliyor veya yara bere içinde kalabiliyorlar. Bunun temel nedeni otistik çocuklarda buğday (glüten) ve süt (kazein) proteinlerinin yeteri kadar sindirilemeden kana geçmesidir. Bu sindirilmemiş proteinler vücutta morfin etkisi yapıyor. Eğer bir otistik glüten ve/veya kazeine aşırı şekilde düşkünse mutlaka o yiyeceği/ya da yiyecekleri diyetten çıkartmak gerekiyor. Bu tip hastalar diyetten çok olumlu etkileniyorlar.
Diyetin başlangıcında çocuk yoksunluk belirtileri nedeni ile huzursuzluk gösterebiliyor. Ama bir süre sonra çocuklarda ağrı hissinin ve çocuğun algılamasının arttığını fark edilebiliyor.
Anlayacağınız çocuk küçük çapta kronik bir morfin zehirlenmesi ile karşı karşıya kalıyor. Bu nedenle bu çocukların çoğunda tehlike ve korku duygusu yok. Örneğin, korkusuzca trafiğe çıkabiliyor, ateşle oynayabiliyorlar. Bu yüzden otistik çocukların sürekli gözetim altında tutulması ve boş bırakılmaması gerekiyor.
Otistik çocuklar kapı açma, kapı kapama, dans etme ve yüzme gibi kaba motor becerileri, sayfa çevirme, delikten ip geçirme, kâğıt kesme gibi ince motor becerileri yapamamakta ya da gecikerek yapmaktadırlar.
Birçok otistik çocuk ellerini, kollarını ve bacaklarını da farklı şekilde kullanıyor. Örneğin parmak uçlarında yürüyorlar; Mevlevilerin ayinlerde yaptığı gibi kendi etraflarında dönüyorlar; ellerini çırpıyorlar. Bu davranışların çoğu beyindeki azalan kan akımını artırmaya yöneliktir.
Fiziksel temastan aşırı derecede rahatsız oluyorlar, çevrelerindekiler ile ilişki kurmaktan kaçınıyorlar, kendi iç dünyalarında yaşıyorlar. Bütün içine kapanıklıklarına rağmen otistik çocukların büyük bir çoğunluğu çok hareketli, yani hiperaktiftirler.
Otistik çocuklar kucağa alınmak istemiyor, kendilerini sevdirmiyorlar. Birçoğu sesleri iyi işitmesine rağmen en yakınlarının seslerine bile herhangi bir tepki vermiyor. Ebeveynlerin bütün gayretlerine rağmen klasik anne-çocuk, baba-çocuk ilişkisi yeteri kadar kurulamıyor.
Otistik çocuklar zamanlarının çoğunu tek başına oynayarak geçiriyorlar; ortak oyunlara katılmıyorlar. Onlar kendi dünyalarında yaşıyor ve rahatsız edilmek istemiyorlar.
Normal bir çocuk 9-10 aylıkken anne baba, dede gibi 3-5 sözcüğü konuşabiliyor. Hatta daha önceki aylarda konuşma gayretleri, agulamalar, babıldamalar vardır. Otistik çocuklarda ilk dikkati çeken bulgulardan en önemlilerinden biri bebeğin zamanında konuşmaya başlamaması. Otistik çocukların yüzde 80-90’ının erkek olması ve toplumda ‘erkek çocuk geç konuşur’ gibi bir inancın yaygın olması bebeklerin hekime geç götürülmesine neden oluyor. İşin ilginci birçok hekim, aile tarafından uyarılmasına rağmen bu durumu önemsemiyor.
Azımsanmayacak kadar önemli bir grup otistik çocuk ise başlangıçta biraz gecikerek ya da normal süresinde konuşmaya başlasalar da “su ver”, “baba gel” gibi basit cümleleri neredeyse hiç kuramıyorlar. Karşılıklı küçük diyaloglar yapamıyorlar. Öğrendikleri kelimelerin çoğunu, hatta tamamını unutabiliyorlar. Bu durumun saptanması ile ebeveynler artık çocuklarında ciddi bir sorun olduğuna tereddütsüz bir şekilde kani oluyorlar.
Biraz konuşabilen otistikler bile çoğu kez düzgün ve anlamlı konuşmuyor. Bazıları karşısındakilerin kendisine söyledikleri kelimeleri papağan gibi sürekli olarak tekrarlıyor. Buna yankı (eko) kelimesine atfen ekolali deniyor. Otistik çocuklar radyodan, televizyondan ya da çevresindeki bir kişiden duydukları ya da kendi uydurdukları kelimeleri durup dururken ve bağlam dışı olarak sürekli tekrarlayabiliyor. Otistik çocuklar konuşmadıkları ya da konuşmakta zorluk çektiklerinden dolayı isteklerine ulaşmak için çevresindeki kişilerin elinden tutarak istedikleri şeyi işaret ediyorlar.
Bazı otistik çocuklar çok agresif ve saldırgan oluyorlar. Kendilerine, ev halkına zarar verebiliyorlar. Çoğu kez bu saldırganlıkları hafifletmek için ilaç kullanmak zorunda kalınıyor.
Bazı otistik çocukların çoğu sürekli olarak görmeye ve yapmaya alıştıkları şeylerin değiştirilmesine aşırı bir tepki gösteriyorlar (basmakalıplık). Mesela evdeki eşyaların yerinin değiştirilmesini istemiyorlar. Hep aynı giysiyi giymek istiyorlar. Belli etkinlikleri her zaman belli bir sırayla yapıyorlar. Örneğin önce televizyonu açıp sonra yemek yemek ve sonra oyuncakları ile oynamak gibi. Bunların sıralamasında en ufak bir değişiklik olursa sinir krizine giriyorlar.
Otistik çocuklar bazı nesnelere takıntı derecesinde bağlılar. Meşrubat kutuları, plastik şişeler, sigara tablaları, kalemler gibi. Sevdikleri nesneler kaybolursa bulunana kadar aşırı huysuzlaşırlar.
Bazı otistik çocuklar sürekli tekerlek gibi yuvarlak şeyleri döndürmek isterler, ya da onlara bakmaya doyamazlar.
Otistik çocukların çoğu suyla oynamayı ve otomobille dolaşmayı çok severler.
Otistik çocukların üçte ikisinde süte ve/veya unlu gıdalara aşırı düşkünlük var. Bu düşkünlüğün nedeni bu yiyeceklerin tam sindirilemeden kana geçen morfin bileşikleri içermeleri. Yani gerçek anlamda uyuşturucu bağımlılığı var.
Birçok otistik çocukta mide bağırsak sorunları var; kabızlık, reflü, gece uykudan uyandıran sancılanmalar, pis kokulu ve yağlı dışkılamalar ve sık gaz çıkartma. Bu belirtiler otizmin ilk bulguları olabilir.
Otistik çocukların çoğu kalem, silgi ya da küçük bir ip parçası gibi nesneleri elinden bırakmıyorlar (nesne takıntıları).
Birçok otistik çocuk başını sallar ve sık sık uyanır. Bu davranış bozuklukları muhtemelen ağrıya karşı verdikleri cevaptır.
Otizm en erken nasıl tanınır?
Erken tedavi ile başarı daha yüksek olduğundan otizmli bir çocuğun mümkün olduğunca çabuk teşhis edilmesi son derece önemlidir. Erken tanıyı sağlayan bir laboratuvar testi yoktur. Göz temasının olmaması, konuşmanın gecikmesi, bebeğin nesnelerle ilgilenmemesi, seslenildiğinde hiçbir tepki vermemesi, kucağa alınınca susmaması ve kucağa alınmaya direnmesi en erken belirtilerdir. Bizim gözlemlerimize göre birçok otistikte hastalığın en erken belirtisi hayatın ilk aylarında saptanan ve gaz sancısı şeklinde yorumlanan aşırı ağlamalardır.
Otizmin erken işaretleri (2)
Otizmli çocukların az bir bölümünde klinik belirtiler doğumda itibaren görülüyor ve giderek ilerliyor. Buna progressif otizm deniyor. Bu hastalar biyomedikal ve davranış tedavilerine yeterli cevap vermiyorlar. Buna karşılık otistik olguların çoğu erken bebeklik çağında tümüyle normal. Belli bir süre (genellikle 6 ay-18 ay) geçtikten sonra hastalık belirtileri ortaya çıkmaya başlıyor. Otizmin bu sık görülen şekline regresif otizm deniyor. Bu ebeveynler için yıkıcı bir durum. Sapasağlam çocukları, yavaş yavaş geriliyorlar ve normal davranışlarını sergilemiyorlar. Bereket ki regresif otizmli hastalar erken dönemde teşhis edilirse biyomedikal ve davranış tedavilerine oldukça iyi cevap verebiliyorlar.
Otizmli çocukların% 75’inde gecikme belirtileri 1 Yaş civarında başlamaktadır. % 25’inde ise belirtiler, 2 veya 3 Yaşında başlar. Otistik davranışlar 2 Yaşında 1 Yaşa göre daha belirgindir, 3 Yaşında ise 2 yaşından daha belirgin olur. Bu nedenle birçok uzman tanı koyma aşamasında, çocuğa hemen tanı koymamakta ve çocuğu takibe almaktadır. Böylece iyi bir tedavi için birçok fırsat kaçmaktadır.
Çocuğumuzu büyürken izlemeyi ihmal etmemeliyiz. Çünkü ilk yıllar içinde yapılan anlamlı katkılar çocuğumuzun gelecekte hayata daha iyi adapte olmasını sağlamaktadır. Çocuğunuzun gelişimi hakkında herhangi bir endişeniz varsa aşağıdaki listeden yararlanabilirsiniz. Eğer durumu endişe verici görüyorsanız mümkün olduğunca çabuk davranıp, bilgili bir doktora gitmeli ve gerekliyse eğitim ve biyomedikal tedaviler için araştırmalara başlamalısınız. Bu gelişim listesi size bir çocuğun gelişimini ölçmek için bir kılavuz olarak kullanılabilir.
12 ay sonunda
- Diğer insanların yüz ifadelerine dikkatle bakıyor mu?
- Annesine ya da bakıcısına gülümsüyor mu?
- Yeni yüzlerden korkuyor ya da gülümsüyor mu?
- Yabancı insanlar kucağına alınca tepki vermiyor mu?
- Bazı yüz ifadelerini taklit ediyor mu?
- Gözü ile nesnelerin hareketlerini izliyor mu?
- Ses ve sözcüleri taklit etmeye çalışıyor mu?
- Kendi adına tepki veriyor mu?
- En azından ağzından birkaç kelimesi çıkıyor mu?
- Sesin geldiği yöne başını çeviriyor mu?
- Yardımsız oturup en azından sıralayabiliyor ya da mobilyalara tutunarak ayağa kalkabiliyor mu?
- Gerektiğinde bay bay diye el sallıyor mu?
Yukardaki soruların çoğuna cevabınız HAYIR ise
- Yatarken genellikle kendiliğinden karnının üstüne yatıp bacaklarını karnına çekiyor mu?
- Yüksek seslere tepkisi çok mu fazla?
- Sık sık karın ağrısı çekiyor veya kabızlık ya da ishal sorunu var mı?
- Aşı sonrası reaksiyonları diğer çocuklardan ağır mı seyrediyor?
- Yeme sorunu var mı?
- Çok uykusuz veya huysuz mu?
- Yaşıtları ile kıyasladığınızda fazlası ile sessiz ve sorun çıkarmayan bir çocuk mu?
- Televizyonda müzik kliplerini seyrederken adeta hedefe kilitleniyor gibi mi?
- Genelde aynı nesnelere mi takıntısı var?
- Nesnelere ya da parmaklarına gözlerini dikip uzun süre bakıyor mu?
- Bazı nesnelere dokunmayı reddiyor mu?
- Boş ve dalgın bakışları var mı?
- Ağrıya dayanıklı mı?
Yukarıdaki soruların çoğuna cevabınız EVET ise
18 ay sonunda
- 18 aylıkken hala yardımsız yürüyemiyor mu?
- Parmak ucunda yürüyor mu?
- Konuşamıyor ya da bir kaç kısa cümle kuramıyor mu?
- Nesnelere ya da parmaklarına gözlerini dikip uzun süre bakıyor mu?
- Bazı nesnelere dokunmayı ret ediyor mu?
- Boş ve dalgın bakışları var mı?
- Yüksek ağrı eşiği var mı?
- Nesneleri ya da insanları sıraya dizme huyu var mı?
- Kişilere veya eşyalara zaman zaman gözünün ucu ile bakma davranışı var mı?
Yukarıdaki soruların çoğuna cevabınız EVET ise
24 ay sonunda
- Tek başına veya mobilyalara tutunarak yürüyebiliyor mu?
- Yürürken tekerlekli oyuncaklarını itebiliyor mu?
- Eylemleri taklit edebiliyor mu?
- Basit talimatları dinliyor ve uyguluyor mu?
- Eylemleri taklit edebiliyor mu?
- Diğer çocuk gruplarına oynuyor mu?
- Evdeki telefon vb basit eşyaların işlevini biliyor mu?
- Hayali oyun oynayabiliyor mu?
- Özbakım becerilerini gerçekleştirebiliyor mu?
Yukarıdaki soruların çoğuna cevabınız HAYIR ise
36 aylıkken
- 4-5 kelimeli cümleler kurabiliyor mu?
- Bütün cümleleri ve talimatları anlayıp uygulayabiliyor mu?
- Nesnelerin şekil ve renklerini ayırabiliyor mu?
- Merdivenlere kolay çıkabiliyor mu?
- Koşabiliyor mu?
- Topa vurabiliyor mu?
Yukarıdaki soruların çoğuna cevabınız HAYIR ise
- Cümle kuramıyor ya da söylenenleri anlamıyor mu?
- Talimatlara yerine getiremiyor mu?
- Anne ya da birinci derece bakımını üstlenen kişilerin ayrımını yapamıyor mu?
- Diğer çocuklara ilişki kurmuyor mu?
Yukarıdaki soruların çoğuna cevabınız EVET ise
En kısa zamanda bir profesyonele danışmalısınız. Klasik psikiatrlar ve nörologlar çok sayıda otistik bulgu yoksa genellikle 3 yaş öncesi çocuklarda koymak istemiyorlar. Fakat çocuğunuz yukarda sayılan özelliklerden birini gösteriyorsa ya da normal bir gelişme periyodu geçirmiş ve sonra gerilemişse kesinlikle acele edin. Eğer doktorunuz, “bekle ve gör” diyorsa, örneğin “erkek çocuktur, bu nedenle geç konuşabilir” diyorsa onun öğütlerini kesinlikle dinlemeyin! Altın fırsat penceresi genellikle 9 ay ile 5 yaş arasıdır. Bu yaşlardan sonra tedaviden elde edilen başarı oranı azalmaktadır. Tabii ki bu durum daha büyük çocukların tedaviden hiç yararlanamayacağı anlamına gelmez. Her otizm hastası biyomedikal tedavilerden değişken düzeylerde olsa da yararlanabilir. Asla çok geç değildir.
OTİZMDEN KORUNMANIN YOLLARI
Doğum öncesi tedbirler
Hamile kalınmadan en az 6 ay önceden itibaren anne adaylarının aşağıdaki tedbirleri alması gerekir (Bu tedbirler birçok doğumsal anormalliği, prematüriteyi, düşük doğum tartısını ve birçok hastalığı da önleyecektir).
- Varsa dişlerindeki cıva içeren amalgam dolgu maddesinin çıkartılmalıdır.
- Cıva ve diğer ağır metalleri içeren balık ve deniz ürünleri yenmemeli ya da iyice azaltılmalıdır (hamsi ve sardalye gibi küçük balıklar daha az ağır metal içerir).
- Gebelik sırasında timerosal (cıva) içeren aşıların aşılarının yapılmaması gerekir. İhtiyaç halinde ve tetanoz aşılarının timerosalsiz olanlarının yaptırılması gerekir. Grip aşılarının bazıları timerosal içerir. Ayrıca hamilelere grip aşılarının yaptırılması gerekmez. Çünkü grip sağlıklı beslenen bir gebeyi genellikle fazla etkilemez. Kaldı ki grip aşılarının koruyuculukları da oldukça kuşkuludur.
- Taş devri diyetinin yapılmalıdır (www.beslenmebulteni.com)
- Unlu ve şekerli gıdalardan kaçınılmalıdır.
- Bol taze sebze ve az şekerli meyve yenilmelidir.
- Hiçbir şekilde tatlandırıcı ve tatlandırıcı içeren ‘light’ hafif yiyecek ve içecek tüketilmemesi gerekir.
- Katkımaddesi ilave edilmiş, paketlenmiş gıdaları yenmemesi gerekir.
- Yeterli balık yağı (omega-3) alınması gerekir.
- Ayçiçeği, mısır, soya, pamuk ve margarin gibi omega-6 ve trans yağ asitlerinden zengin yağları diyetinizden çıkartın. Bunların yerine zeytinyağı ve doğal hayvani yağların (tereyağı, iç yağı ve kuyruk yağı) yenilmesi.
- Kefir, yoğurt, turşu, sirke, nar ekşisi ve boza gibi probiyotiklerden (faydalı mikroplar) zengin gıdalarla beslenilmesi.
- Ekşimeyen yoğurtların, kaymakbağlamayan sütlerin tüketilmemesi gerekir.
- Pastörize ve homojenize sütlerden mümkün olduğunca kaçınılması. UHT teknolojisi uygulanılmış olan kutu sütlerinin tüketilmemesi gerekir.
- Özgür dolaşan hayvanların etininin ve yumurtalarının yenilmesi gerekir.
- Çevresel toksinlerden uzak durulmasıgerekir.
Doğum sonrası bebekte alınacak ek tedbirler
- Zaten zorunlu olan fenilketonüri taramasının yapılıp yapılmadığının kontrol edilmesi (fenilketonüri de otizme yol açan bir hastalıktır, yenidoğan bebeklerin topuğundan bir damla kan alarak yapılır).
- İlk altı ayı tek başına olmak üzere anne sütünün bir yıl ya da daha iyisi iki yıl boyunca alınması
- Çocuklarda yutmayacaklarından emin oluncaya kadar florlu diş macunu ve ayrıca flor tableti verilmemesi (sodyum florür toksiktir). Diş çürüklerinin en önemli nedeninin unlu ve şekerli gıdalar olduğu unutulmamalıdır.
- Sağlık Bakanlığının belirttiği zorunlu aşılar dışındaki aşıların yaptırılmaması.
- Yeteri kadar kadar balık yağı (omega-3)tüketilmesi.
- Ek gıdaların doğal olmasına dikkat edilmesi ve un ve şeker içeren gıdaların mümkün olduğunca verilmemesi
- Bebeğin güneşlendirilmesi ya da D vitamini takviyesi verilmesi (günde kilo başına 100 ünite verilmesi güvenlidir).
KAYNAKLAR
- Ahmet Aydın. Taş Devri diyeti. Onuncu baskı, İstanbul, Hayy Kitap, 2010
- Cem Kınacı http://www.otizmdunyasi.com/otizmnedir.html
Not: Karikatürler Doyuran Bilgi Projesi kapsamında Nisan Hakan Özkan tarafından çizilmiştir.