9.7 C
İstanbul
Cumartesi, Kasım 16, 2024

spot_img

Zehirli Kimyasalları Vücudunuza Almayın!

Saç spreyleri: Suni koku, sıkıştırıcı gaz, alkol ve kanserojen nitelikli formaldehit PVP (plyvinilprolidon) gibi kimyasalları içerebilir. BHA, TEA, DEA, FDC yellow-6, FDC yellow-5, FDC red-40, FDC blue-1, FDC green-3, DC red33 ve padimate-o içeren spreylerden kanserojen risk nedeniyle uzak durulmalıdır.

Saç boyaları: Özellikle koyu ve siyah, kahverengi ve kızıl renkli boya ve permaların, lenf kanseri ve kan kanseri riski taşıdığı belirtilmektedir. Acid orange- 87, acid blue-168, solvent braun-44, asit violet-73 ve fenyldiamin gibi maddelerin kansere sebep olabileceği belirtilmektedir. Perma ve yarı perma özellikli saç boyalarının ise Hodgkin hastalığı, lenf (lymphoma), ilik (myeloma), kan (leukemia) ve meme kanseri hastalıkları ile bağlantılı olabileceği belirtilmektedir. Araştırma raporlarına göre saç boyası üretiminde, kanserojen yapıda olan yaklaşık 30’a yakın değişik kimyasal kullanılmaktadır. Uzun yıllar saç boyası kullanmış 45 yaşın üzerindeki kadınlarda yapılan araştırmada, göğüs kanseri risklerinin daha fazla olduğu anlaşılmıştır. Sonuç olarak saç boyaları çok zorunlu olmadıkça kullanılmamalıdır.

Deodorantlar: Koltuk altında kullanılan bazı preparatlarda koruyucu olarak kullanılan paraben maddesinin, sık temas halinde göğüs kanserine neden olabileceği açıklanmıştır. Deodorantların içeriklerinde kanserojen etkili maddelerden amonyak, formaldehit, quaternium-18, koku amaçlı BHT ve BHA, renklendirme amaçlı FDC blue-1, FDC yellow-5, FDC green-3, DC red-33, DC green-5, FD Cred-4, FDC yellow-6 maddeleri bulunabilir.

Antibakteriyel ve deodorant etkili sabunlar: Üretimi sırasında kullanılan fenol, triklosan (thriclosan), triklokarban (thriclocarben) ve klorosilenol (chloroxylenol) gibi kanserojen risk taşıyan kimyasalların deri tarafından emilerek karaciğer ve diğer organlarda birikebileceği belirtilmektedir. Ayrıca bazı sabunlar dayanıklılıklarını artırıcı koruyucular ile kanserojen etkili BHA (butylated hydroxyanisol) ve BHT (butylated yhdroxytoluene) içerebilir.

Tıraş kremi ve köpüğü: İçeriğinde BHA, TEA, FDCred-4, FDCred-40, FDCblue-1 maddeleri bulunan tıraş kremi ve köpüğü ürünlerinin uzun süreli kullanımı kanser riski doğurabilir.

Floridli diş macunları: Diş macunları, etanol, amonyak, sodyum benzoat, florid, suni renklendirici ve kokular ile kanserojen olan formaldehit, mineral yağlar, PVP (polivinylprolidon) ve sakarin içerebilirler. İçinde, FDC blue-1, sakarin, dioksin, polysorbat-60 ve polysorbat-80 maddeleri bulunan diş macunlarını kullanmamaya özen gösterilmelidir!

Cilt germe preparatları: Formülasyonunda DEA, TEA, 1-3-diol, 2-bromo-2-nitropropan maddeleri bulunan cilt germe ürünleri kanser riski doğurabilir.

Parfümler: Temel maddesi alkol olup, ilaveten doğal esans yağları ve aroma, ayrıca metilenklorid, metil-etil keton, etanol, benzil klorid, toluen gibi çeşitli toksik kimyasallar içerebilir.

Kâğıt havlular, tuvalet kâğıdı, bebek bezi, vajinal tampon vb ürünler: En sık kullandığımız bu tür ürünlerle ilgili problem de yine dioksinin varlığından kaynaklanıyor. Dioksinler, kâğıt sanayinde klorla ağartma işlemi sırasında oluşuyor. Satın aldığımız tuvalet kâğıtları, kâğıt havlu, peçete ve mendiller, süt veya meyve suyu kartonları, kahve filtreleri, tek kullanımlık çocuk bezleri ve kadın pedleri, vajinal tamponlar, kâğıt tabakalar vb ürünler eğer klorlu ağartma işleminden geçiyorlarsa düşük dozlarda dioksin içerirler. Dioksinler, bu ürünlerden vücudumuzun duyarlı kısımlarına geçebiliyor. Bu bileşiklerin laboratuvar hayvanlarında kansere sebep olduğu belirtiliyor. ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) dioksinleri “Olası insan kanserojeni” sınıfına alıyor. İngiltere’de yapılan bir araştırmada, vajinal tamponlarda 130 ppm, pedlerde ise 400 ppm dioksin bulunmuştur. Bunlar çok ufak miktarlardır ancak deri tarafından kolayca emilen dioksinin en toksik maddelerden biri sayıldığı, kanserojen olduğu, bağışıklık sistemini negatif etkilediği akıldan çıkartılmamalıdır.

Talk pudrası: Kanserojen etkisi ispatlanmış olan asbest lifleri içerebilir ve bu şekilde vücudunuza sürdüğünüz bir tutam pudrada bulunabilecek asbest lifleri akciğerlerinize rahatlıkla gidebilir. Genital organlar civarında talk kullanılması kanser riskini artırabilir. Dr. Daniel Cramer tarafından yapılan bir araştırmada, genital bölgede talk pudrası kullanımının yumurtalık kanserine neden olabileceği gösterilmektedir. Özellikle bebeklerde teneffüs yoluyla önemli solunum risklerini beraberinde getirdiğinden, kullanılmamalıdır.

Güneşten korunma preparatları: Bu preparatlarda canlı hücrelere zarar veren OMC (octyomethoxycinnamate) bulunabilir. Üretimde kullanılan diğer bir madde de güneş ışınlarını yansıtan titanyum dioksittir ki, bu ABD Ulusal Mesleki Sağlık ve Güvenlik Enstitüsü (NIOSH) tarafından potansiyel kanserojen risk olarak nitelendirilmiştir. Kozmetiklerin arasında hangileri en toksik maddeler diye bir sıralama yapacak olursak, birinci sırayı rujlar (dudak boyası), ikinci sırayı maskara, üçüncü sırayı da talk alır. Diğerleri de kısa aralıklarla peş peşe dizilirler.

Hayvanlar üzerinde yapılan testlerde kanserojen oldukları kanıtlanan sakarin, mineral yağlar, PVP (polyvinylpyrolidon) ve suni renklendiriciler rujlarda kullanılan temel kimyasallardır. Düşünün ki, gün boyunca yemek yerken, su veya çay içerken ya da konuşurken dudaklara sürülen toksik maddeleri devamlı olarak yalar ve yutarsınız.

Dünyaya açılan penceremiz olan gözlerde kullanılan maskaranın içerdiği toksik kimyasallar ise olasılıkla formaldehit, alkol ve plastik reçinelerdir, bunlar bu hassas ve önemli organımızda kızarıklık, yanma, sulanma, tahriş gibi sorunlar doğurabilir.

Göz farları ve her tür pudrada bulunan talkın, içinde ise kanserojen olan ‘asbest’ ve ilaveten alerjik reaksiyonlara sebep olabilen suni kokular bulunabilir. Birçok likit makyaj malzemesinde bulunabilen mineral yağları da, daha önce ifade ettiğimiz gibi kanserojen yapıya sahiptir.

Peki, yiyeceklerimizde durum ne?

Yiyeceklerimiz ne kadar taze, canlı, doğal ve ilaçsız ise bizim için o derecede yüksek yaşamsal değere sahiptir. Tersine besin değeri ne kadar yetersiz, bakteri ve kimyasallarla kirlenmiş, işlenerek değerini yitirmişse o derecede ideal değerin altında ve zararlıdır. Tüm canlılar gibi böcekler de kendilerine besin ararlar ve bol besin bulabilecekleri yerleri bizim tarım alanlarımızı seçerler. Yaşam ömürleri çok kısa olan bu böcekler, tarımsal alanlara ulaştıklarında kendilerine uygun besin maddelerinin fazlalığı nedeniyle hızla çoğalırlar ve tarladaki sebze-meyvelere zarar verirler.

İnsanlar, tarıma geçişten kısa bir süre sonra böceklerle tanışmış ve ürünlerini onlardan korumak için çeşitli yöntemler geliştirmişlerdir.

İnsektisit (böcek öldürücü), herbisit (yabani ot öldürücü), fungusit (küf öldürücü), rodentisit (kemirgen öldürücü) gibi çeşitli adlar verilen ve özetle pestisit olarak tanımlanan kimyasal böcek öldürücüleri yaklaşık olarak 150 yıl önce kullanılmaya başlamış. İlk yıllarda büyük başarılara imza atan bu zehirli bileşikler kısa sürede daha geniş çaplı kullanılır olmuştur. Dünyada tarım ilaçları üretimi, ortalama 2,8 milyon ton civarındadır.

Amerikan Ulusal Bilim Akademisi’nin verilerine göre, laboratuar hayvanları üzerinde yapılan testlerde böcek ilaçlarının %30’unun, yabancı ot ilaçlarının %50’sinin ve mantar ilaçlarının %90’ının kanser oluşumuna yol açtığı gösterilmiştir. Buna karşın, ne yazık ki kullanılan böcek ilaçlarının sadece %36’sının toksidite testleri yapılabilmiştir. Dolayısıyla tarım ilacı artıklarının uzun dönemde insanlarda ne gibi potansiyel hastalıklara neden olabileceği konusunda çok az bilgi mevcuttur.

Yiyecek ve içeceklerimiz, üretim kademelerinden başlayarak, toplama, depolama, işleme süreçleri sırasında çeşitli kimyasallarla karşı karşıya kalırlar.

Meyve, sebze ve tohumlar böcek ilaçlarıyla; süt ve süt mamulleri, et ve et ürünleri, deniz mahsulleri ve işlenmiş yiyecekler ise kimyasal katkı maddeleri, hayvanlara verilen büyüme hormonları, antibiyotikler, böcek ilaçları ve diğer ilaçlarla kirlenmektedirler. Bu kimyasalların çoğu kanserojen, nörotoksik (merkezi sinir sistemini etkileyici) ve immunotoksik (bağışıklık sistemini etkileyici) özelliklere sahiptirler. Bunların kullanılması sonucunda çocuklarımızın ve bizim yoğun bir tehlike içinde olduğumuzu söylemek abartılı olmayacaktır.

1993 yılında kadınlar üzerinde yapılan bir çalışmada, kadınların kanlarında görülen DDT kalıntılarının, 1970 yılında yapılan çalışmaya göre 4 kat daha fazla meme kanseri riski taşıdığı ortaya çıkmıştır. Amerikan Kanser Derneği tarafından, beyin, böbrek, mesane, prostat, kan ve non-Hodgkin lenf kanseri gibi kanser türlerindeki vaka artışlarına, 1950 yılında dört kişiden birinde rastlanırken, bu rakamın içinde bulunduğumuz yıllarda her üç kişiden bir kişiye yükselmiş olduğu belirtilmektedir.

Hangi gıdalarımızın hangi kimyasallar sebebi ile risk altında olduğu konusunda neler söyleyebilirsiniz?

Bugün hazır gıda sektöründe yiyeceklerin hazırlanması sırasında katkı maddesi ve koruyucu adı altında yaklaşık 3.000 civarında kimyasal kullanılmaktadır. Bunların birçoğu güvenli olarak tanımlanmasına karşın, önemli bir kısmı sağlık açısından risk oluşturan aktörlerdir. Yiyeceklerimizi kimyasal bir kokteyl haline getiren bu katkı maddelerinin genelde sağlığımıza hiçbir faydası yoktur. Boşuna kalori almamıza neden oldukları gibi, yedikten bir süre sonra tekrar acıkmamızın temel sebebidirler.

Kanserojen risk taşıyan bazı güvensiz katkı maddelerini, kullanıldığı gıda gruplarına göre şöyle sıralayabiliriz:

Suni renklendiriciler

Hayvanlar üzerinde yapılan testlerde hemen hepsinin kanserojen nitelikte olduğu ifade olunmaktadır.

E129 (Allura red): Kırmızı gıda boyasıdır. İçecek ve tatlı yiyeceklerde kullanılabilmektedir. Fareler ile yapılan deneylerde kanser oluşumuna neden olduğu gösterilmiştir.

Blue -1: Kanserojen olarak tanımlanmaktadır.

Citrus red-2: Kanserojen olarak tanımlanmaktadır. Kromozom hasarına sebep olduğu gösterilmiştir.

Red-3: Hayvanlarda tiroit kanserine, ayrıca kromozom hasarı hasarına sebep olduğu gösterilmiştir.

Red-40: Hayvanlarda kanserojen etki gösterdiği belirtilmektedir.

Yellow-6: Hayvanlarda böbrek ve adrenal bezi kanserine, ayrıca kromozom hasarına sebep olduğu gösterilmiştir.

Suni tatlandırıcılar

E951 (Aspartam): Kanser ile bağlantısı olduğu belirtilmektedir.

E954 (Sakarin): Böbrek ve mesane kanserine neden olabileceği ifade olunmaktadır.

Meyveler

Meyveleri yıkarken zaman zaman elinizin hissettiği kaygan madde, petrol ürünü bir mumdur. Elma, avokado, greyfurt, limon, portakal, kavun, karpuz, şeftali, ananas vb gibi meyvelerin kabuklarında bu mumlara sıklıkla rastlayabilirsiniz. Meyveye parlaklık verir ve koruyucu bir tabaka oluşturur. Bu mumların içinde muhtemelen kanserojen mantar ilacı olan benomil (benomyl) ve SOPP (sodium ortho-phenyl phenate) kimyasalları bulunabilir.

Bazı portakalların da daha renkli görünmeleri için kanserojen olarak bilinen citrus red-2 kodlu boya ile boyandığı ifade olunmaktadır.

Et ve et ürünleri

Etlerde, kesimlik sığırlara verilen doğal veya suni seks hormonlarının kalıntılarına rastlanmaktadır. Eksperler, uygun dozlar kullanıldığında bu hormonların insanları etkilemeyeceğini söylemektedirler. Ancak uygun doz miktarının uygulandığı konusunda kuşkular vardır. Nitekim Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı’nın raporuna göre, hayvanlarda kullanılan büyüme hormonları, insanlar için kanserojen yapıya sahiptir. Bu bağlamda doğal veya organik olarak yetiştirilmiş özgür hayvanların etlerini tercih etmek daha sağlıklıdır.

Geleneksel üretim esaslarından uzak fabrikasyon ortamında üretilen salam, sosis, sucuk ve pastırma gibi et ürünlerinin büyük kısmı ‘nitrit’ içerebilir. Bu maddenin kullanılma sebebi, butulizm bakterilerini önleme ve kırmızı rengi koruma özelliğidir. Nitrit ve nitratlar, E250 ve E251 kodları ile tanımlanmaktadır.

Nitrit tek başına kanserojen olmamasına rağmen, ortamda bulunan bazı organik maddelerle birleşerek kanserojen olan nitrozaminlerin meydana gelmesine sebep olur. Bu reaksiyon, ürün market rafında alıcısını beklerken, pişirilirken veya yendikten sonra insan midesindeyken vuku bulur ve mide kanserine sebep olabilir. Yapılan bir araştırmada haftada 12 adetten fazla sosisli yiyecek yiyen çocukların, kan kanserine yakalanma risklerinin 10 kat daha fazla olduğu açıklanmıştır. Hamile annelerin de bu tip yiyeceklerden uzak durmaları tavsiye olunmaktadır.

Süt ve süt ürünleri

Süt hayvanlarının besiciliği sırasında hayvanlara verilen kimyasal ilaç ve antibiyotikler, ayrıca yemlerdeki böcek ilacı artıkları kirlenmenin temel sebepleridir. Toksik maddeler, genel olarak yağ moleküllerinde toplandıklarından imkân dâhilinde organik olarak yetiştirilmiş hayvanların süt ve süt ürünlerini kullanmak ya da az yağlı ürünleri tercih etmek daha güvenli olabilir.

Hayvan yemlerinde bulunabilecek DDT, dieldrin, heptaklor vb ilaçların kalıntılarına, tereyağı, dondurma, tam yağlı süt ve peynir gibi ürünlerde rastlanabilmektedir. Örneğin, süt hayvanlarına verilen sülfatlı ilaçların kalıntısı olan sulfamethazine adlı kanserojen maddeye bazı süt örneklerinde rastlanmıştır. Kanada’da yapılan çalışmalarda, ABD menşeli karton süt ambalajlarında çok az miktarda da olsa dioksine rastlanmıştır ki, daha önce de ifade ettiğimiz gibi dioksin önemli bir kanserojen maddedir.

Deniz mahsulleri

Kimyasal maddeler, denizlerin kirletilmiş bölgelerinde üreyen balıkları ve diğer canlıları da etkilemektedir. Kirli bölgelerde yaşayan balıklar, yaşadığı çevreden 200 kat daha fazla kirlilik içermektedir. Bu kirli bölgelerde ölü balıkların üzerinde yapılan analizlerde cıva, dioksin, DDT ve PCB gibi toksik metallere rastlanmaktadır.

Şeffaf filmler

Bazı peynir, meyve, sebze, et, tavuk, balık vb gıdaların ambalajlarında kullanılan şeffaf filmler, özellikle yağlı yiyeceklere nüfuz edebilecek kanserojen etkiye sahip olan DEHP (di-2-ethylexyl phthalat) ve DEHA (adipat) içerebilir.

Teflon pişirme kapları

Yapıştırmayan tavaların özelliğini sağlayan PFOA (perflurooctanoic acid) maddesi teflon ve diğer yapıştırmaz yüzeylerin üretimleri sırasında kullanılıyor. Bazı araştırmalar, bu kimyasalın pankreas, karaciğer, testis ve meme kanseri riskini artırabileceğini, ayrıca hamilelikte düşük riski, kilo kaybı, tiroit problemleri ve bağışıklık sisteminde zayıflık gibi farklı sorunlarla da ilişkili olabileceğini vurguluyor.

Barbekü

Barbeküde hazırlanmış yiyeceklerin çoğu kansere sebep olan benzopiren (benzoapyren) maddesini içerebilir. Ortaya çıkan benzopirenin miktarı, kullanılan barbekü ve ızgaradaki pişirme sıcaklığı, yakıt cinsi ve pişirilen etin ihtiva ettiği yağ miktarı ile yakından ilgilidir. Yakıt cinsi olarak odun kömürü, en fazla benzopiren oluşumuna neden olan yakıt olup, ızgaradaki etler kömüre ne kadar yakınsa o derece fazla kanserojen etki altında kalırlar.

ABD Havai Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada, ızgarada pişmiş etin yanında yenen çiğ yeşil sebzelerin içinde bulunan klorofilin, hazım sırasında benzopireni absorbe ederek kanserojen etkiyi engelleyebildiği vurgulanmaktadır. Bu deneyime göre sık olmamak kaydıyla, ızgara et yemek istendiğinde yanında bol miktarda yeşil sebze tüketilmeli, ızgara sıcaklığı 150°C derecenin altında olmalı, barbekü yerine fırında pişirme yöntemi tercih edilmelidir.

Mikrodalga fırında ısıtma

Özel ambalaj (kâğıt, polimer plastik, karton, alüminyum vb) içinde bulunan ürünlerin mikrodalga fırında ısıtılması durumunda, bu ambalajlarda bulunabilecek kanserojen maddeler yiyecekleri etkiler. Örneğin plastik içeren ambalaj malzemeleri, 147°C’dan yukarı ısılarda bozularak benzen, toluen, ksilen (xylen) gibi kanserojen maddelerin ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Her ne kadar tavsiye etmesek de mikrodalga fırın kullanmayı tercih edenler, bu fırınlarda cam ya da porselen kapları kullanmaya özen göstermelidir.

Bundan 20-25 yıl öncesine kadar büyük şehirler de dâhil olmak üzere sularımızı ya cam damacanalardan alır ya da hemen her sokak başında akan çeşmelerden doldururduk. Şimdilerde ise ya plastik damacanalarla ya da plastik borularla evimize ulaşıyor. Durum böyle iken sularımıza hangi zararlı kimyasallar karışıyor?

Su, yaşamımız için birincil öneme sahip temel maddedir. Yeni doğmuş bir bebeğin vücudunun %97’si, sağlıklı bir yetişkinin ise %75’i sudur. Beynimizin %75’i, kemiklerimizin de %22’si sudur. Hatta dişlerimizin minesinde bile %2 oranında su vardır. Vücudumuzdan %2 su kaybedersek enerjimizde %20 azalma olur. Su kaybı %5’i bulduğunda koma durumu, %20’ye ulaştığında ise ölüm gelir.

Temiz, canlı ve sağlıklı su içmenin hücre yenilenmesiyle çok yakın ilişkisi vardır. Örneğin ‘alkali su’ içerek hücre beslenmesi ve yenilenmesini sağlayabilir, hastalıklardan korunabilir, bize verilmiş ömrün sağlıklı ve verimli olmasına da katkıda bulunabiliriz.

Suda bulunan ve kansere sebep olabilen maddeler

Bu maddeleri üç ana grupta toplayabiliriz;

Bölgesel jeoloji nedeniyle oluşan potansiyel kanserojen maddeler: Bunlar yörenin jeolojik yapısı veya sanayi artıkları nedeniyle oluşabilir. Örneğin arsenik, asbest ve radyonükleid maddeler bu grupta yer almaktadır.

Sanayinin ve insanların çevreyi kirletmesiyle oluşan potansiyel kanserojen maddeler: Bu gruptaki birçok kimyasal madde insanoğlu tarafından üretilip ve ne yazık ki yine insanoğlu tarafından sorumsuzca toprağa ve suya bırakılmaktadır. Nitratlar, azot içeren çeşitli tarım koruma ilaçları (böcek öldürücüler, yabancı ot ve kemirgen ilaçları), suni gübreler ve hayvan gübreleri aracılığı ile suya karışan kimyasallar bu grupta yer almaktadır.

Araştırmalar azot nedeniyle oluşan N-nitrozaminin kanserojen olduğunu kanıtlamıştır. Tablo-5’te organik ve inorganik kimyasal maddeler ve bunların suları kirletmesi nedeniyle oluşabilecek sorunlar ve nedenleri sıralanmaktadır.

Suyun klorlanması ile oluşan potansiyel kanserojen maddeler: Bakteri, virüs, mantar ve parazitlerden suyu temizlemek için dünyada en çok kullanılan ve uygulanan yöntem, klorlama yöntemidir.

Oysa klorun kendisi son derece zehirli ve öldürücüdür. Kimyasal bir element olarak klor, karbon ile güçlü bir bağla bağlanabilir. Bu sebepten karbon-klorin bileşikleri, stabil (dayanıklı) olup kolay bozulmazlar, böylelikle toprak ve suda yoğunlaşabilirler. Bu organo-klorin maddelerin en önemlisi THM (trihalometanlar) ve haleoasetatlardır. Yapılan deneylerde, suyun içinde bulunan THM miktarının yükselmesi halinde farelerde karaciğer, böbrek ve bağırsak kanseri ortaya çıktığı gösterilmiştir.

İnsanlarla ilgili olarak, suların klorlandığı ve klorlanmadığı bölgelerde yapılan mukayeseli araştırmalarda, klorlanmış su içen bölgelerdeki insanlarda bağırsak, rektum ve böbrek kanserinin daha yoğun olduğu gözlemlenmiştir.

Örneğin duş sırasında, kullanılan suyun sıcaklığı ve basıncı arttığında sudaki kimyasallar buharlaşır, su sıcaklığı 42 derece olduğunda kloroformun %80’i ve TCE (trichloretilen) havada buharlaşarak solunum yoluyla akciğerlere, oradan da kan dolaşımına geçerek çeşitli sorunlara sebep olabilir.

Soluduğumuz havada ne gibi riskler var?

Kapalı mekânlarda oluşan hava kirliliğinin, dış ortama göre 100 kat daha fazla olabileceği yapılan ölçümlerle belirlenmiştir. Günlük yaşamda çoğunlukla vaktimizin ortalama %80’nine yakın kısmını, kapı ve pencerelerin kapalı olduğu, havanın yeteri kadar tazelenmediği, kirliliğin artarak kendini gösterdiği, kalabalık ortamlarda geçiriyor, bu yüzden birçok sağlık sorununa zemin hazırlıyoruz.

Havayı en çok kirleten ve insanları olumsuz etkileyen faktörleri şöyle sıralayabiliriz:

Sigara dumanı:

İç mekânı kirleten ve insan sağlığına son derece zararlı olan 4.000’den fazla kimyasal madde içerir. Bunlar arasından benzen, formaldehit, hidrojensiyanit, amonyak ve karbon monoksit toplum tarafından en çok ismi duyulmuş olan zehirleyici maddelerdir.

Sigara dumanından pasif içiciler de aşırı zarar görürler. Sigara içen bir kişi, oluşan dumanın sadece %4’ünü içine çekerken, geriye kalan %96 gerek içici gerekse aynı mekânı paylaşan kişiler tarafından paylaşılmaktadır.

Asbest:

Gözle görülemeyen küçüklükteki, ince asbest elyaflarının akciğerde toplanması, akciğer kanserine sebep olabilir. Asbest, bazı vinil yer kaplamalarında, odun, kömür veya mazot ile çalışan bazı ısıtıcılarda ve sıcak su borularının bezli izolasyonlarında bulunabilir.

Plastikler:

Petrol veya kömür esaslı maddeler olup, yaşamda iç içe olduğumuz birçok maddede çok değişik formlarda bulunurlar. Örneğin soluduğumuz havadaki plastik buharları, cildimizle devamlı temas eden yastıklardaki plastik elyaflar, yiyeceklerimizi kaplayan plastik kaplar ve ambalajlar, plastik su boruları ilk aklımıza gelenler.

Termoset plastik grubunda yer alan ‘üre-formaldehit’ plastik reçineleri, sıkça kullandığımız ürünlerden kontrplak, kâğıt mendil, tuvalet kâğıdı, kâğıt havlu, yer parkeleri, inşaat izolasyon malzemeleri vb gibi ürünlerde bulunabilir. Bu ürünler, yeni olduklarında zamanda devamlı olarak kanserojen olan formaldehit gazını salarlar.

Akrilik plastikler, kanserojen olduğu düşünülen bir madde olan akrilonitrilden üretilirler. Battaniyeler, halılar, giysiler, yer cilası, yapıştırıcılar, kontak lensler, takma dişler, bazı mutfak aletleri, duvardan duvara halı tabanları, çocuk bezleri, ayakkabı astarları, boyalar, kâğıt kaplamalar ve ahşap bağlayıcıları akrilik plastikle üretilen ürünlere örnek gösterebiliriz.

Günlük yaşamda plastik maddelerden üretilen ürünlerin sağlık risklerinden korunmak için ahşap, bambu, pamuk, cam, seramik, toprak vb gibi doğal maddelerden yapılabilen birçok eşyayı alternatif olarak kullanabiliriz.

Böcek öldürücüler:

İnsektisit ve pestisit olarak adlandırılan bu maddeler, akut olarak gerek ciltte gerekse solunum sisteminde tahriş edici, kronik olarak da kanserojen, sinir sistemini etkileyen (nörotoksik), üremeyi etkileyen (reproduktif) özellikleriyle son derece tehlikelidirler.

Yapılan araştırmalar, doğumdan evvel, ev ve bahçede yoğun miktarda böcek ilacı kullanılan evlerde doğan çocuklarda, lösemi hastalığı bulgusunun 7-8 kat daha fazla olduğunu göstermektedir.

Uçan böceklerin imhası için kullanılan DDVP (dichlorvos) buharlarının, kanser riskini 10 kat artırdığı ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) tarafından açıklanmıştır.

Peki, durum bu kadar vahim görünürken evimizden kanseri uzak tutmanın yolu ne?

Evimizdeki kanserojen tehlikeyi bertaraf etmenin birinci yolu, bu maddeleri eve getirmemek, ikinci yolu ise varsa bunları evimizden uzaklaştırmak ve yerine alternatif ürünler kullanmak olmalıdır.

Kanserojen risk taşıyan ev ürünlerini şöyle sıralayabiliriz:

Koku gidericilerin çoğu koku gidermeyip, kendi kokuları ile kötü koku moleküllerini kaplarlar veya burnunuzdaki koku algılama sinirlerini etkilerler, bunlarda kullanılan kimyasallar, kanserojen olan fenol, kresol, etanol, ksilol ve formaldehit gibi maddeler olabilir.

Krem formundaki ev temizlik malzemeleri amonyak veya klor içerebilirler. Klor içerenler ile amonyak içerenleri karıştırmamalısınız! Bu iki bileşik karışınca kanserojen ‘kloramin gazı’ çıkmasına sebep olabilirsiniz.

Talk tozu içeren bazı deterjanlar, talkın ‘asbest’ içermesi nedeniyle kanserojen etkili olabilirler. Bazıları renklendirmek amacıyla katılan kömür katranından elde edilen kanserojen suni renklendiriciler içerebilirler.

Birçok halı ve koltuk temizleme şampuanında kanserojen olan perkloretilen ve naftalen (neft yağı) ile etanol, amonyak gibi aşırı toksik maddeler kullanılmaktadır. Küf temizleyicilerinin içerdiği gazyağı (kerosen), fenol ve formaldehit gibi maddelerin buharları kanserojendir.

Dezenfekte edici ürünlerde de kanserojen fenol ve formaldehit kimyasalları bulunabilir.

Çamaşır ağartıcılar, potansiyel kanserojen madde olan ‘klor’ içerirler

Likit deterjanlarda ‘etoksi-alkol’ bulunuyor ise bu madde kanserojen olan ‘1.4-dioksan’ içerebilir.

Kuru temizlemede kullanılan perkloretilen buharları, teneffüs edildiğinde kanser ve karaciğer hasarına sebep olan kimyasal bir solventtir.

Mobilya ve yer cilaları da kanserojen ‘fenol’ içerebilirler.

Yağ esaslı duvar boyalarının içindeki uçucu organik kimyasal miktarı %45-65 arasındadır. Bu kimyasalların içinde en yoğun kullanılanı ise solventler olup (etilen benzen, mineral spirit, butil ester ve ksilol), bunlar kronik kanser riski taşırlar. Ayrıca duvarların zımparalanması sırasında çıkan ‘kuartz tozu’ solunduğunda da kanserojen niteliğe sahiptir.

ABD’de yapılan bir araştırmada, boyacılarda yemek borusu, mide ve böbrek kanserlerine ulusal ortalamanın %20, akciğer kanserine ise %40 üstünde rastlandığı belirtilmektedir.

Sentetik halıların üretiminde kullanılan toluen ve ksilol gibi sinir sistemini etkileyen solventler, antimikrobiyal etki için ilave edilen böcek öldürücüler, benzen ve formaldehit gibi maddeler potansiyel kanserojendirler.

Eski halının yerinden sökülmesi dikkatli ve acele etmeden yapılmalı, sökme sırasında toz çıkmasına mani olmak için elektrik süpürgesi ile ayrıntılı bir temizlik yapılmalıdır.

Yeni döşenen halılardan buharlaşan uçucu organik kimyasallar, örneğin ‘4-phenylcyclohexan’ alerjik reaksiyon, hassasiyet ve gribe benzer sağlık sorunlarına sebep olabilmektedir. Bu sebeple yeni halı döşenen yerlere, en az 72 saat havalandırdıktan sonra girilmelidir.

Poliüretan köpük ile doldurulmuş akrilik, polyester ve PVC esaslı kumaşlarla kaplanmış koltuk, kanepeler, ayrıca yeni mobilya, kütüphane, çalışma masası vb eşyalar sıkıştırılmış ağaç talaşı yapıştırıcısından buharlaşan formaldehit yayabilirler. Sentetik elyaftan üretilen perde kumaşlarının aprelenmesi sırasında da yine formaldehit kullanılmaktadır. Bu daha önce de ifade ettiğimiz gibi alerjen ve potansiyel kanserojen bir maddedir.

Bir de ‘ağır metaller’ olarak tanımlanan maddeler var. Onlar neler?

Yerkabuğunda doğal olarak bulunurlar. Ağır metaller bozulmaz ve yok edilemezler. Tehlikelidirler, çünkü biyobirikme eğilimlidirler. Zaman içinde vücudumuzda birikebilir ve metabolize edilemediklerinden veya atılamadıklarından yoğunlaşırlar. Vücudumuza kirlenmiş içme suyu, hava ve gıdalar yoluyla girerler. Yüksek miktarda alımlarında vücutta ağır metal zehirlenmesi oluşabilmektedir. Zehirlenmelerin çoğu çevresel kirlenme sonucunda meydana gelmektedir.

En riskli ağır metaller arasında şunları sayabiliriz:

Arsenik

En toksik elementlerden bir tanesidir. İnsanlar arseniğe gıdalar, su, hava ve deri teması yoluyla maruz kalabilirler. Gıdalardaki arsenik miktarı oldukça düşüktür, ancak balıklar ve deniz mahsullerinde yüksek olabilir. Çünkü balıklar yaşadıkları sulardaki arseniği absorbe ederler. Şans eseri buralardaki arsenik, oldukça zararsız olan organik formda ise risk yoktur.

Fakat arseniğin inorganik formunu önemli miktarlarda içeren balıklar, insan sağlığı için bir tehlike olabilir. Yani inorganik arsenik DNA’ya hasar verebilmektedir. Organik arsenik ise kansere veya DNA hasarına neden olmamaktadır.

Arsenikle çalışan kişiler, önemli miktarda şarap içenler, korunmuş ahşap içeren evlerde yaşayanlar yüksek miktarda arseniğe maruz kalabilmektedirler. İnorganik arseniğe maruz kalındığında, cilt, akciğer, karaciğer ve lenf kanseri riskinin arttığı belirtilmektedir.

Kadmiyum

Tütün dumanı kadmiyumu akciğerlere taşıyan önemli bir vasıtadır. Sigara içen insanlarda akciğerlere temizlenmeye gelen kan, temizleneceği yerde pislenerek kadmiyumu vücudun diğer kısımlarına taşır. Proteinlerle birleşen kadmiyum da böbreklere taşınır, burada birikir ve filtreleme mekanizmasına zarar verir. Kadmiyumun böbreklerde birikmesinden önce insan vücudundan atılması çok uzun bir süre almaktadır.

Kadmiyum, akciğerlerde de ciddi hasarlara neden olabilecek toksik bir maddedir. Kan yolu ile karaciğere taşınan kadmiyum, bağışıklık sistemine ve DNA’ya hasar verebilir, kanser gelişimine sebep olabilir.

Gıdalardan gelen kadmiyum toksiditesi nadirdir. Sadece çevresel kirlenmeden sonra veya kadmiyum miktarı yüksek gıdaların kronik alımından sonra meydana gelebilir.

Krom

Miktarı hava ve suda genellikle düşüktür. Kirlenmiş kuyu suları tehlikeli olan krom(IV) içerebilirler. Sigara içen kişilerde de krom(IV) bulunabilir, bu kişiler toksik zehirleme ve akciğer kanseri riski ile karşı karşıyadırlar.

Nikel

Genelde paslanmaz çelik ve diğer metal malzemelerin üretiminde kullanılır. Çikolata ve katı yağların da, nikel içerdiği bilinir. Deterjanlarda da bulunabilir.

İnsanlar, solunum yoluyla, içme suyuyla, yenen gıdalarla veya sigara içilmesiyle nikele maruz kalabilirler. Sigara içenler, ciğerlerine yüksek oranda nikel alırlar. Kirli topraklardan elde edilen sebzelerin yüksek miktarda tüketilmesiyle de nikel alımı artabilir.

Nikelin fazla miktarda alınması akciğer, burun, prostat ve gırtlak kanserlerini riskini artırır. Nikel ve belirli nikel bileşenleri ciddi anlamda kanserojen olarak kabul edilen malzemeler listesinde bulunmaktadır. Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı (IARC), nikel bileşenlerini grup-1’de (insanlarda kansere yol açtığına dair yeterli kanıt bulunan), nikeli ise grup-2B’de (insanlarda kansere yol açma olasılığı bulunan) listelemiştir.

Burada, yaşamınız boyunca karşılaşacağımız zararlı ve bazen kanserojen olabilecek sentetik ve doğal kimyasallardan bahsettik. Söylenenlerin sizi biraz sıkacağını belki de telaşlandıracağını biliyorum, ancak bütün bunlar bilinenlerin bir tekrarından ve bir uyarıdan ibarettir.

“Peki, ne yapacağız?” dediğiniz zaman söyleyeceğim iki şey var:

Allah dünyayı ve canlıları yaratırken her şeyi bir düzen içinde yaratmıştır.

Bu düzeni ise biz insanlar bozuyoruz. Öncelikle çevre kirlenmesi ve ekolojik dengenin bozulmasına sebep olmamalıyız! Daha sonra tüketici olarak içtiğimiz, yediğimiz, teneffüs ettiğimiz, kullandığımız maddeler hakkında bilinçlenmeli ve doğru seçimler yapmalıyız.

Daha geniş bilgi sahibi olmak isterseniz “Nasıl Zehirleniyoruz, Nasıl Korunuruz” (Dharma Yayınları 2008) adlı kitabımdan faydalanabilirsiniz. Bir paradoks olmasına rağmen, bilim adamlarının ürettiği pekçok kimyasal dünyamızı kirletirken, bu kirlenmeyi önlemek ve ortadan kaldırmak amacıyla birçok bilim adamı harıl harıl çalışıyor. Bence temel olan doğru bilinçlenmektir, başta yönetim kademeleri olmak üzere, bilim adamları, sanayiciler ve bizlerin oluşturduğu toplum kuruluşları bu işin önderleri olmalı ve cesaretle savaşmalıdırlar.

Örneğin ben bu konuda 10 yıla yakın süredir kişisel çabamı sürdürüyorum, çevreyi kirletmeyecek ve insanları kimyasallardan bir nebzecik olsun uzaklaştıracak bir teknolojinin memleketimizde tanınması ve uygulanması konusunda kısmen ticari de olsa gayret sarf ediyorum. (Çalışmakta olduğum konu hakkında bilgiye, www.ekobiyo.com adlı web sayfasından ulaşabilirsiniz.) Ancak itiraf etmeliyim ki henüz başarılı değilim. Bununla beraber başarının geleceğine ve bu tür çalışmaların artacağına inanıyorum.

Mennan Aysan Kuzanlı, Kimya Mühendisi

Related Articles

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bağlı Kal

6,842BeğenenlerBeğen
1,582TakipçilerTakip Et
0AboneAbone Ol

Son makaleler